Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölüm Başkanı Doç. Dr. Esra Şahin Burat, “50 yıl içerisinde (dünya genelinde) 3 metre kadar bir deniz yükselmesi öngörüyorlar. 3 metre hesaplayarak Mersin haritasına baktığınızda bütün dolgu alanlarını, limanı, marinayı, Adnan Menderes Bulvarı’nı ve onun altında kalan bütün alanları biz önümüzdeki 50 yıl içerisinde denize kaybedeceğiz. Deniz ondan aldığımızı, dolguyla kazandığımızı düşündüğümüz alanları bizden geri alacak” dedi.
İklim krizine yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler
üretmek amacıyla dünya çapında eş zamanlı düzenlenen Climathon etkinliğinin bu
yıl Türkiye’deki 3 adresinden biri Mersin’di. 25-26 Ekim tarihlerinde
düzenlenen etkinlikte, kentin iklim krizine hazırlıklı olmadığı uyarısı
yapıldı.
Etkinliğe konuşmacı olarak katılan Doç. Dr. Esra Şahin
Burat, küresel ısınmadan Türkiye’de en çok etkilenecek şehirlerden birisinin,
bir kıyı kenti olan Mersin olduğunu söyledi. VOA Türkçe’ye konuşan Burat,
“’İklim Kahini’ denilen belli başlı bilim adamları var dünyada. 50 yıl
içerisinde (dünya genelinde) 3 metre kadar bir deniz yükselmesi öngörüyorlar. 3
metre hesaplayarak Mersin haritasına baktığınızda bütün dolgu alanlarını,
limanı, marinayı, Adnan Menderes Bulvarı’nı ve onun altında kalan bütün
alanları biz önümüzdeki 50 yıl içerisinde denize kaybedeceğiz. Deniz ondan
aldığımızı, dolguyla kazandığımızı düşündüğümüz alanları bizden geri alacak.”
dedi.
Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölüm
Başkanı olan Burat, iklim krizinde mimarinin birinci derecede sorumluluğu
olduğunu vurguluyor: “Küresel ısınmaya sebep olan sera gazlarının üretiminin
yüzde 60’ından binalar sorumlu. Kentlerimiz, kentleşme biçimlerimiz,
binalarımız, onların tasarımları, üretimleri, malzemeleri, kullanımları,
kullanımları sırasında tüketilen enerji iklim değişikliğiyle birebir ilişkili.
O yüzden tüm mimarların çok ilgili olması gereken bir konu… Mersin mimari
anlamda iklim krizine pek çok açıdan hazırlıklı değil. Örneğin yumuşak veya
geçirimli yüzey tartışması, bunun önemi hiç dikkate alınmıyor imar planlarında.
Dikkat ederseniz Mersin’deki sitelerin etrafı ya betondur ya asfalttır. Büyük
bir kısmı otoparktır, geri kalanında da küçük, numunelik çocuk oyun parkları
yapılır. Ondan sonra bir aşırı yağış geldiğinde suyun gidebileceği yer yok.
Bütün kenti su basıyor çünkü suyu toprağın emmesi lazım ve biz bunu tamamen
artık olanaksız hale getirmiş durumdayız. Belki de hiç sele yol açmayacak bir
yağış bile Mersin için tehdit oluşturuyor. Kentimizde farkındalık eksikliği de
var. Arada bir aşırı yağış olduğunda, sel, taşkın olduğunda ‘gelir geçer’ gibi
bir algı var. Bunun birebir iklim kriziyle ilişkili olduğuna dair bir
farkındalık yok. O yüzden ilk hedefimiz bu farkındalığı oluşturmak.”
“12 YILIMIZ KALMADI”
Climathon’a konuşmacı olarak katılan İklim ve Enerji
Uzmanı Önder Algedik de Türkiye ve Mersin’le ilgili dikkat çekici veriler
sundu. İklim krizine müdahalede Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin
(IPCC) savunduğunun aksine 12 yılımızın kalmadığını ileri süren Algedik,
“Bilakis 12. kattan düşüyoruz ve acil tutunmamız gerekiyor.” dedi.
Türkiye’nin iklim kriziyle ilgili sınıfta kaldığını
savunan Algedik, şunları söylüyor: “Türkiye dünyadaki karbon yoğun iklim
politikalarından kaçan şirketlerin adresi olmaya çalışıyor. Bunun en iyi örneği
çimento sektörü. Şu an Türkiye, İtalya, Fransa, İsviçre, Almanya gibi ülkelerin
çimento firmalarının yatırım yaptığı bir ülke. Hatta daha alasını söyleyeyim,
Brezilyalı bir çimento üreticisi bile Türkiye’de. Sadece çimento deği;,
otomobil fabrikaları, benzer şekilde kömür yatırımlarının adresi oldu uzunca
bir süre.”
Algedik bir tarım şehri olan Mersin’in de asfalt ve
çimentodan payını aldığını vurguluyor. “Mersin’de limon üretimi çok fazla,
Türkiye genelinde bir numara. Ama Mersin’in en çok ürettiği şey limon değil.
Mersin Büyükşehir Belediyesi (2017’de) 500 bin ton asfalt dökmüş. İlçe
belediyelerini kattığınız zaman (614 bin ton olan) limonu geçiyoruz.” Algedik
Mersin’de bir yılda üretilen çimentonun ise 6.6 milyon tona ulaştığını
söylüyor. “Bu ne demek? 10 yılda 50 milyon ton olduğunu düşünelim, bu 50 milyon
ton topraktan daha da fazlasının alınması demek. Portakal bahçelerinin azalması
demek, iklim felaketlerinin artması demek. Bana bu her şeyi anlatıyor.”
Önder Algedik iklim kriziyle mücadalede yerel yönetimlere
de büyük sorumluluk düştüğünü söylüyor: “Yerel yönetimler asfaltı
yasaklayabilir. Şu an Türkiye’de yılda kişi başına 1-1 buçuk ton asfalt döken
belediyelerimiz var. Yerel yönetimler betonu yasaklayabilir çünkü şu an
Türkiye’de hiçbir şey yapmasanız, iklim değişmese bile dökülen beton yüzünden
her yağışın sel felaketine dönüşmesi garanti.”