Mersin’in tanınmış Gazetecilerinden Avukat İzzet Uludağ, son 40 yılda tamamen zıddına dönüşmüş CHP’ye bel bağlamakla yanlış yapıldığını vurgulayarak, “Doğada her şey, zamanla bir başka şeye dönüşür. Diyalektik denilen şey tam da budur, anlamasak da! Özellikle Atatürk’ün aramızdan ayrıldığı günden bu yana, her geçen günde CHP’den ve Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetten, ilkelerinden, devrimlerinden uzaklaşıldıkça eksilen değerlerin eksildiği ve dönüşümün hızlandığı, çok şeylerin kaybolduğu gibi” dedi. İşte İzzet Uludağ’ın o yazısı:
ATATÜRKÇÜ, ALTI OKÇUYUZ, KAMUCUYUZ AMA YANLIŞ YERDEYİZ, YANLIŞ YOLDAYIZ!
Her şeyden önce bize dayatılan küresel sisteme ve son 40 yılda tamamen zıddına dönüşmüş CHP’ye bel bağlamakla yanlış yapıyoruz!
Doğada her şey, zamanla bir başka şeye dönüşür. Diyalektik denilen şey tam da budur, anlamasak da!
Özellikle Atatürk’ün aramızdan ayrıldığı günden bu yana, her geçen günde CHP’den ve Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetten, ilkelerinden, devrimlerinden uzaklaşıldıkça eksilen değerlerin eksildiği ve dönüşümün hızlandığı, çok şeylerin kaybolduğu gibi!
Ve İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD ile başlayan flört aşka dönüştü, Amerikan rüyası görmeye, küçük Amerika olacağız diye milleti Atatürk’ün kamucu, halkçı, devletçi ve milliyetçi çizgisinden uzak tutmaya çalışıldı.
Truman Doktrini, Marshall yardımı adı altında peynir, süt tozu, NATO üyeliği derken geldiğimiz nokta, millî planlı üretime son verildiği, istihdamın düştüğü, işsizliğin arttığı, umutların tükendiği, herkesin birbirine girdiği, açlık ve sefaletin, kronik bir hâle geldiği sürece girdik.
Kurtuluş, tam da bunun tersini yapmaktadır esasen, yeniden Atatürk’ün devrimlerini tamamlama mücadelesi için üreten ve büyüyen bir Türkiye inşa sürecine girmektir.
Türk milletini birleştirebilecek, günümüzde emperyalist saldırılar karşısında iç cepheyi sağlama alabilecek, bütün sorunların ve zorlukların altından kalkabilecek tek çözüm yolu, 1930’lu yıllarda olduğu gibi yeniden yaratacağımız büyük devrimci atılımdır. Bu da ancak bütün geçmiş tarihimize ve Atatürk devrimlerine sarılmakta yatmaktadır.
Ancak bunun tek çıkış yolu, Türk’ü, Kürt’ü ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkının büyük millî birliğini sağlayarak böylece ayağa kalkıp tam bağımsız Türkiye’de planlı ve kamu desteğinde karma ekonomiyle üreten ve büyüyen bir süreci aynı 1930’lu yıllarda olduğu gibi yeniden hayata geçirmeyle mümkün olabilecektir.